Geç saatlere kadar karın yağışını izleyip, yarın çocuklar ile kardan adama yaparız diye sevindiğim bir gecenin sabahında arkadaşımın mesajı ile uyanmıştım. Eşi Suriye’ye yetim kampına yardıma gitmişti ve gece hava muhalefetinden dolayı uçakları iptal olunca mecbur Hayat’da kalmışlardı. Arkadaşımın eşi biz iyiyiz demişti sadece. Arayıp oradan vasıta bulamazsanız Adıyaman’a geçin bizimkiler size vasıta bulur diye yönlendirsin diye eşimi uyandırdım. İnsanın aklına Hatay’dan Adıyaman’a kadar bir depremin yıkabileceği gelmiyor ki hiç. Sonra bi öğrendik ki her yer yıkılmış. Haberleri açınca koltukta yığılıp kaldık, eşimin ailesinden kimseye ulaşamadığımız o geçmek bilmeyen dakikalar, en son babasına ulaşmamız ile biraz nefes almıştık. Sonra ağladım, uzunca bir süre ağladım. 6 Şubat sabahı güneş o kadar geç doğdu ki, İstanbul bembeyaz, İstanbul soğuk. İstanbul kimseye çıkış vermiyor, uçaklar kalkamıyor, inemiyor havada tipi var kar var. İstanbul çaresiz bekliyor.
Evde giyilebilecek insanı ısıtabilecek ne varsa, temiz kullanılır ne varsa toplamaya başladım, komşular da hazırladı, arabaların gidemediği yolların diz boyu kar olduğu o günde insanlar kara bata çıka ellerinde poşetler ile spor salonuna, muhtarlığa, Kızılaya akın akın malzeme taşıdılar. Gücü yeten gitti yenisini aldı getirdi gücü olmayan kendi elbisesinden çocuğunun elbisesinden çıkardı verdi.
Bugün görsem çoğunu tanımayacağım yüzlerce insan saatlerce eşya ayırdı koliledi, paketledi tırlara yükledi. Bir an dursak biran geç kalsak suç işlemiş gibi durmadan ve hızlıca çalışıyorduk. Herkesin gözü yaşlı, elleri hızlı, kimsenin ne yemek ne de başka bir şey aklına bile gelmeden çalışıyordu. Yetiştirmek yetiştirmek tek derdimiz buydu, bir an önce yardım gitsin, bu soğukta bu yoklukta çocuklar üşümesin, çocuklar açlıktan ölmesin.
Adıyaman bana hep çok uzak gelmiştir, hele kara yolu ile gidip geldiğimiz zaman o yol hiç bitmez, yeğenim telefonda “Yenge ne olur acele edin burada çocuklar çıplak, insanlar aç” dediği zaman hayatım boyunca kendimi hiç hissetmediğim kadar çaresiz hissetmiş, ”Vallahi de billahi de buruda kimse bir saniye bile durmuyor ama gözünü sevdiğimin memleketi çok uzak yavrum” demiştim.
Ben, biz , komşularım bunu yapabiliyorduk, gücümüz buna yetiyordu, bir başkası gitti bir çocuğun başını okşadı, bir başkası gitti çorba yaptı, bir başkası gitti çadırda oyun odaları kurdu, biri çocukları topladı kitap okudu, biri gençleri aldı ders çalıştırdı, kim neye gücü yetiyorsa onu yaptı.
Şimdi bugün aynı acının seneyi devriyesinde etkili yetkili isimlerin acıları paylamasını, taziye mesajları paylaşmasını değil, biz bu depremden sonra iyileşmek için, iyileştirmek için, şu şu yaptırımları koyduk, şu şu kanunları koyduk, şu şu denetimleri yapıyoruz vs. açıklamaları duymak ve gerçekten yapıldığını görmek istiyorum. Soğukta kalanların bir çatısının, kimsesiz kalanların kimselerinin olduğunu görmek istiyorum. İnsanların rant peşinde olmadan yeniden şehirlerin ayağa kalktığını görmek istiyorum. Umarım insan hayatının bina kolonlarından çalınan demirlerden daha kıymetli olduğunun bilincinde bir toplum olarak yeniden önce zihniyetimizi, sonra vicdanımızı inşa edebiliriz.
Depremden sonra yaşadıklarımızdan ümit ediyorum ki deprem sonrasında nasıl davranılacak, nasıl örgütlenilecek bunların derslerini çıkarmışızdır. Okullarda yapılan deprem tatbikatları kadar mühim bir mesele sonrası, her ailenin çocukları ile oturup konuşması, kendilerine ulaşamaz iseler kimi arayacaklarını öğretmeleri, muhakkak deprem sonrası güvenli bir açık alanı aile toplanma yeri olarak belirlemesi gerekir. Deprem ülkemizin gerçeği ve bu gerçekle yaşamayı öğrenmek zorundayız.
6 şubat depreminde vefat edenlere Allah’tan rahmet ailelerine sabrı cemil niyaz ediyorum.
Comments